Bu Blogda Ara

21 Mayıs 2011 Cumartesi

BEN BENİ BANA SORARKEN




Yoruldum. Eski gücüm yok. Belli bir noktadan sonra taşıyamıyorum insanları. Sıkıldım.

Gitmek istiyorum aslında. Her şeyi ve herkesi arkamda bırakıp gitmek. Bilinmeyen bir yerde yeni bir başlangıç yapmak. Beni gerçekten sevenlerin beni anladığını düşünerek onları arkamda bırakıp gitmek. Benim için iyi dilekler dilediklerini umarak vazgeçmek onlardan. Düşündüm.

Haksızlıkla savaş halindeydim. Verdiğim mücadelenin özü budur aslında. İnsanların üzerimdeki iktidarlarını kullanarak beni ezmelerinden sıkıldım. Olay yaşla alakalı da değil. Sınıf farkının olduğu yerlerden sıkıldım. Neden soyut ve basit bir iktidar gücü benim ezilmemi sağlasın ki? Anlamıyorum. Sustum.

Zamanın her şeye ilaç olması mı tek çözüm? Neden zaman içinde kaybolalım ki. Zamanın bizi ele geçirmesine neden izin verelim? Daha önce olsa çok daha iyi olacak bir olayın neden ‘zaman’ kavramına bağlı kalarak sonradan kendiliğinden gerçekleşmesini bekleyelim? Sorunun temelinde yatan nedenlerden biri de budur aslında fakat bu mücadelede düştüğümü hissediyorum. Kaybettim.



Düşünceler aslında her insanın içinde başka bir insan olduğuna işarettir. Anlık tepkilerde ortaya çıkan farklı insanlar aslında çevrenizin ne kadar geniş olduğunu belirtir. Mutlu anında size gülümseyen insanla kızgın anında size negatif tepki veren insan farklı insanlardır. O iki insandan bir sentez olmaz. Bir insan asla su değildir. Aldığı nefesle doğru orantılı olarak sürdürdüğü hayatı onun asla bağımsız olmadığını gösterir. Bu iki insanla ortaya çıkan bu karakter çatışması da bu bağımlılığı arttırır. Bağımsız olmaya çalışanlar da oldu. Biri de bendim. Yanıldım.

Bazı insanlar aldım hayatıma. Aslında aldığım insan sayısı yanılttı beni. Sadece birer kişi olduklarını düşündüm. Olayın matematiksel boyutu, mantıksal boyutuna ağır bastı. Hayatıma giren bu bazı insanların verdikleri farklı tepkilerle diğer karakterlerini yani diğer kendilerini ortaya çıkardıklarını hesap edemedim. Sonuç olarak dünyam bu kadar nüfusu kaldıramadı ve çöktü. Pozitif duygular, negatif duygulara kaybetti. Sevgi, nefrete kaybetti. Aşk, aldatmaya kaybetti. En önemlisi ise seks, sekse kaybetti. Anlayamadım.


Soyutluğa kaptırdım kendimi. Hissetmek gibi. Başarılı olamadım. Soyutluğun içinde kendi somutluğu kaybettim. Soyutlukta olması gereken soyutluğu sezemeden, kendi somutluğumun sorumluluğunu kaybettim ve farklı karakterlerimin savaşına şahit oldum. Benim, beni nasıl parça parça öldürdüğüne tanıklık ettim. Zaman kavramında duygularımın beni nasıl böldüğünü gördüm. Soyut bir kavram olan zaman, ilaç olma özelliğini erteleyerek, somut olan beni öldürdü. Bu cinayetin sorumlusu dışarıda rahatça gezerken, zaman kavramına bağlı olarak cezaya mahkûm ben oldum. Öldürüldüm.

Dünyamı boyamaya karar verdim. Bu süreçte farklı şeyler yaşayarak, farklı renkler elde etmek istedim. Kendi dünyamın farklı renklerden oluşmasını istedim. Aşk, dostluk, seks, nefret, aldatma-aldatılma, yalan, aitlik, din gibi renklerden yeni renk/renkler oluşturmayı denedim. İstediğim sonucu elde edemedim. Bu saydıklarımla dünyasını renklendirenler vardır muhakkak. 70 yıl bir kadınla/adamla geçiren insan, her gece sevişen ve rahatlamanın verdiği hazla tatmin olan insan, insanları öldürmekten zevk alan insan, Tanrı’ya ulaşmayı deneyen insan gibi… Ben bunları tek başına istemedim, farklı sentezler yaratıp dünyamı onunla boyamak istedim.
Denedim.
Bu dünyada insan olmayı denedim, aldığım nefesin, içtiğim suyun hakkını vermeyi denedim. Nefes olmak istemedim, su olmak istemedim. Ama onlar ben olmayı istediler. Başaramadılar. Su kendi gücünü küçümsedi, nefes kendi karakterini görmezden geldi. Benim seviyeme inerek, elde edecekleri basit zaferle kendilerini tatmin etmek istediler. Kandırıldılar.

Defalarca tecavüz ettiler, dövdüler, ezdiler, işkence ettiler, kanını dökerek canını ele geçirmeyi denediler ama başaramadılar. Ruh, izin vermedi. Tüm gücüyle savaştı ve ayakta kaldı. Can verdiği bedeni yeniden eski haline getirebilirdi. Buna güvendi, direndi, başardı.

İlk kez gün ışığı görmenin mutluluğunu yaşıyorum. Tüm bedenimin ısındığını hissediyorum. İlk kez kullandığım gözlerimin ne derece önemli olduğunu fark ediyorum. Yürüyorum, konuşabiliyorum ve en önemlisi tek bir insan olmanın tadını çıkarıyorum. Dünyamı inşa ediyorum ve bu huzurla ölüyorum…