Bu Blogda Ara

18 Kasım 2011 Cuma

Düşünmek ve Düşündürülmek

Toplum dediğiniz olay nedir? İnsanlar neden toplum denilen kavrama ayak uydurmak zorundadırlar? Toplumun insanlara dayattığı şeyler özünde neler barındırıyor hiç düşündünüz mü? Bence bir ara düşünün. Ne diyorduk evet toplum. İnsanlar doğarlar ve bir süre sonra toplumun parçası olurlar. Hayır yaş olarak demiyorum hani insanların dünyaya geldikleri andan itibaren içindeki bulundukları konum, onları toplumun bir parçası yaptığından zamanla toplum kademesinde yükselirler. Anasınıfı da bir toplumdur, yüksek lisans sınıfları da bir toplumdur, caddede farkında olmadan birlikte yürüdüğünüz insanlar da bir toplumdur ama asıl olay bu saydığım toplumlardan herhangi birinin sizlere iyi olarak lanse ettiği şeyleri sizin gerçekte yapmak isteyip istemediğinizdir. Genel olarak topluma göz attığınızda sizden öğretim alanında başarılı olmanız ve iyi bir işe, eşe sahip olmanız istenir. Topluma olumlu anlamda katkı yapmanız beklenir. Peki neden? Neden bu bekleniyor ki? Marx’ın belirttiği gibi olayın temelinde sadece ekonomi mi yatıyor? Paran olmazsa toplumda bir yerlere gelemezsin. Kariyerin olmazsa insanlar seni ayıplar. Farklı giyinirsen insanlar sana iyi gözle bakmazlar. Peki, insanlara bu düşünceleri kim empoze ediyor? Asıl soru bu değil mi? Bir insanın seks yapması yanlış lanse ediliyor ama neden yanlış. İnsanlara bunun yanlış olduğunu düşündüren şey ne peki? Tek başına din demek biraz kendimizi kandırmak olur. Tamam din de bu etkenlerden biri belki de en önemlisi lakin bu kadar basite indirgemek, toplumda seks yapmaya verilen negatif tepkinin çok altında kalması demektir. Belli şeyleri sadece din veya ekonominin arkasına sığınarak açıklamaya kalkmak çok yanlış olur bence.
Toplumda üniversiteye girmek bir başarı sayılıyor. Üniversiteden iyi notla mezun olmak başarı sayılıyor. Neden? Başarılı notla mezun olmak bir insanı neden iyi bir konuma getirsin ki? Öğretimi veren kişinin karşıdaki kişiye hitap etmemesi neden göz ardı edilir? Bir şeyin farkına varalım önce. Günümüzde devlet üniversiteleri denilen kurumlar tamamen kontrol altında. İnsanların düşünmesine izin verilmiyor. Düşünüp sesini yükseltenler hep suçlu oluyor. Hiç düşündünüz mü Siyasi Bilimler Fakültelerinde veya İİBF Fakültelerinde neden ders kitapları seçilirken asla Rus yazarlar seçilmez? Neden Almanya hem ülke olarak hem toplum olarak hiç geçmez? Çünkü insanların bir şeylere uyanmasını devlet istemez. Devletin kontrolündeki üniversite kurumları da bunu engeller. Bir insan belki de hayatının şekilleneceği gençlik yıllarında düşünmeyi öğrenirse, hümanizm akımının farkına varırsa o zaman devlet tehlikeye girer ve haliyle neden ve nasıl inşa edildiğini bilmediğimiz toplum da tehlikeye girer. Belli yapıların sarsılacağı izlenimi ortaya çıkar. İnsanlara üniversitede empoze edilen şeyler sınavlara girmeleridir, ödev yaparak zaman kaybetmeleridir. Neden ödev metinleri hep araştırma yapılarak belli düşüncelerin kağıda aktarılmasından oluşur? Neden sınavlar belli kalıplardan oluşur? Neden bunların hepsi yazıya dökülmek zorundadır? İnsanlar düşünmesinler diye. İnsanların fikirleri can bulmasın diye. Düşünmesi yasaklanan insanlar, zihnindeki şeyleri kâğıda dökmede başarısız olurlar ki devletin dolayısıyla toplumun sizden beklediği de budur aslında. Düşünebilen insanlar zihnindekileri kağıda dökerken klişe kalıplar kullanmazlar. Sivri dilli olurlar çünkü düşünebildikleri için toplumun dayattığı şeyleri reddederler. Türk toplumunda ırkçılık hala üst düzeyde. Bunu sadece Türk-Kürt ayrımı için söylemiyorum. Genel olarak belli klişelere saplanıp kalmış insanlar belli düşüncelerin içinde yüzerler hep. Toplumda kadına biçilen rol hep ikinci sınıf insan muamelesi olmuştur. Eşcinseller bu ikinci sınıf kategoriye bile girememektedirler. Peki neden? İnsanlar neden böyle düşünmek zorunda bırakılıyor? İnsanların geniş düşünmesi neden engellenir? Din mi böyle emrediyor, aileniz mi böyle öğretiyor sizlere? İnsanlar neden sistemdeki düşünceleri düşünmek zorundadırlar hep? Ben genel olarak farklı düşündüğüm için sanırım insanların arasında sırıtmaktayım. Fotokopilerde fosforlu kalemle üstü çizilen kısım olma isteğim dikkat çekmekten değil, o cümledeki anlamın içeriğinden ve özgünlüğünden kaynaklanır. Benim gibi düşünen insanların çevremde olması da ayrı bir güzellik katıyor. Azınlık olmak güzeldir aslında düşüncelerin özgünlüğü ve dağılmamışlığı cezbeder insanı. Çok sevdiğim bir arkadaşım da benim gibi düşünür. Onunla oturur konuşuruz saatlerce ve hep farkındalığın insanlara fark ettirilmediği sonucuna ulaşırız.
Yukarıda bahsettiğim toplumu oluşturan insanlar düşünen insanlar değil, düşündürülen insanlardır. Kendi düşünceleri fark ettirilmeyen bu insanlar sadece belli klişelerin bedenlerle canlandırılmış halidir. Öyle komplekslerle yaşıyor ki insanlar sadece biraz farklılık bile insanları korkutmaya fazlasıyla yetiyor. Nefret duygusu insanlara öyle empoze edilmiş ki toplum aslında insanların nefretlerinin bir bileşimi olmuş durumda. Bir insan başka bir insandan nefret edebiliyor. Biraz daha küçültürsek aynı ailedeki insanlar birbirinden nefret edebiliyor. Severek evlenen insanlar zamanla nefret ederek ayrılıyorlar. Kimileri çocuğundan nefret ediyor sırf farklı(!) olduğu için. İnsanları anlamaya çalışmaktan ziyade, bu düşüncelerin ortaya çıkış sebeplerini ve zamanlarını araştırmak daha doğru olacaktır. Farklılık demişken bizim düşündürülen insanlardan oluşturulan toplumumuzda bir fikir hakim: farklı insanlar toplumda barınamaz. Varsın sizin toplumunuzda barınmasınlar. Bu aslında o insanlar için bir sorun mu? Bence bırakın sorun teşkil etmeyi zihinde yer kaplayacak söz öbeği bile oluşturmuyor. Eşcinseller dışlanıyormuş. Bir insanın öyle olması ayıp bir şeymiş veya en saçmasını söyleyeyim; eşcinsel olmak hastalıkmış! Hiç aynaya baktınız mı ey böyle düşündürülen insanlar? Hiç kendi varoluşunuzu sorguladınız mı? Sorgulamanıza izin verilmediği için asıl hastanın siz olduğunu göremiyorsunuz. Ne yani sağlıklı sevgi bir penis ve bir vajinadan mı meydana geliyor? Sağlıklı bir sevgi bir erkek ve bir kadınla mı ortaya çıkıyor? Kimse kimseyi kandırmaya çalışmasın lütfen. Benim eşcinsel olduğumu düşünebilirsiniz belki ama hayır değilim. Benim derdim düşündürülen insanların, düşünebilen insanların saf sevgilerini anlayamaması. Düşünebilen insanların en az kendi düşünceleri kadar temiz ve el değmemiş sevgilerinin insanlar tarafından anlaşılmıyor oluşu aslında topluma empoze edilen nefretin de temelini oluşturmakta. İnsanlar bu tür şeyler duyduklarında öyle tepkiler veriyor ki gerçekten şaşırıp kalmamak imkânsız. İnsanlar öyle düşüncelere itilmişler ki, öyle düşündürülüyor ki bu derece saf olan şeyleri gördüklerinde şaşırıyorlar, anlayamıyorlar. Onlara empoze edilen sevgide bir kadın ve bir erkek aile kurarlar. Belli bir süre çocukları olur. Topluma katılırlar. Ürettikleriyle toplumun gelişmesine katkıda bulunurlar. Her gün işe gidip gelirler, akşamlar dizi izlerler sonra uyurlar falan filan. Hayır hayır orijinal bir toplum bu değil. İnsanlar bu hayatlarını düzenli ve iyi bir hayat olarak nitelerler ve sizden de bunu beklerler. Siz bu toplum kuramının dışına çıktığınızda ise dışlanırsınız. Olayı sadece eşcinsel olan veya olmayan olarak sınırlandırmıyorum da çünkü bu tür saf ve el değmemiş sevgiyi sınırlandırmak bana düşmez, kimseye düşmez. Aslında fark ettim de onlar farklı ve topluma layık değiller. Çünkü onlar düşünebiliyor, sevebiliyor, anlayabiliyor. İnsan olduklarının halen farkındalar. Onlar için hayat düşündürülmek değil düşünmekten ibaret. Umarım ben de düşünebiliyorumdur. Umarım ben de sevebiliyorumdur. Gözünüzü açın ve varoluşunuzu sorgulayın. Din, ekonomi, seks gibi şeylere takılıp kalmayın. Hayatın ne olduğunu keşfedin. Düşünebilmeyi keşfedin, insanlığı keşfedin. Dini de yaşayın, iyi bir geliriniz olsun, sevdiğinizle çılgınlar gibi sevişin fakat düşünmeyi asla unutmayın yoksa bir süre sonra siz de düşündürülürsünüz ve toplumun bir parçası olursunuz…